NASA : National Aeronautics and Space Administration, lit. Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi), Amerika Birleşik Devletleri'nin uzay programı çalışmalarından sorumlu olan kurum. 29 Temmuz 1958 tarihinde ABD Başkanı Dwight Eisenhower tarafından kurulmuştur. Daire, 1 Ekim 1958 tarihinden itibaren askerî amaçlardan ziyade sivil alanda barışçıl bir şekilde faaliyet göstermeye başlamıştır.

Son Halife düşerken: Bir devrimci dört reformist

 




Atatürk ve İttihatçılar/7

Son Halife düşerken: 

Bir devrimci dört reformist


Cumhuriyet ilan edilmiş; Mustafa Kemal Paşa aynı gün Meclis'te yapılan oylamada, (oy birliği ile) Türkiye Cumhuriyeti'nin I. Cumhurbaşkanı seçilmişti. Ancak şimdi, yeni rejimin önünde çözülmesi gereken başka bir sorun vardı: Hilafet kurumunun ilga edilmesi, kaldırılması...

          İşgalci Yunan ordusunun yurttan kovulmasını mütâkiben, 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırılmış; fakat halifelik, saltanattan ayrılarak, siyasetin dışında sadece dinî bir kurum olarak muhafaza edilmişti. Halifelik makamının başına ise Osmanoğulları Hanedanı'ndan Abdülmecid Efendi geçirilmişti.

         Ne var ki artık, millî egemenlik ilkesi üzerine kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin fikrî ve anayasal bütünlüğünü, hilafet kurumu ile bağdaştırabilmek mümkün değildi. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal ile beraberindeki devrimci-milliyetçi kadro, hilafetin kaldırılması için hazırlıklara girişmişti. Ancak, Meclis'te bulunan muhalefet grubu, cumhuriyetin ilan edilmesi öncesinde olduğu gibi halifeliğin kaldırılması girişimlerine de (benzer argümanlarla) ayak diriyordu.

         Burada, herkesin sorması gereken şu soruya cevap vererek, tarihsel süreci takip devam edelim. Önce soru:

        Hilafet; saltanatla bir iktidar bütünlüğü teşkil etmesine rağmen saltanattan koparılarak, neden ayrı bir dinî müessese olarak muhafaza edilmiştir? Niçin ikisi birden kaldırılmamıştır?

        Bu sorunun cevabının, iç ve dış olmak üzere iki temel sebebi vardır. Dış sebepten başlayalım: Ankara Hükümeti, saltanatın kaldırılmasından hemen sonra başlayacak olan Lozan Müzakereleri'ne elinde güçlü bir kozla gitmek istiyordu. Bu koz; Ankara Hükümeti'nin elinde bulundurduğu hilafet makamı olacaktı. Milliyetçiler, (Avrupa basını, o tarihlerde Ankara Hükümeti'ni bu sözlerle anıyordu) işte bu yüzden saltanatı kaldırırken, masadaki emperyalist devletlere karşı ellerinde güçlü bir koz bulundurmak için hilafet müessesini "geçici" olmak kaydıyla muhafaza etmişlerdi. 

        Bu, zekice bir plandı... Zîra emperyalistler, işgal ya da kısmî denetim altında tuttukları Kuzey Afrika'dan Hint Denizi'ne kadar uzanan geniş Müslüman coğrafyasında, hilafetin gücünün kullanılmasından her zaman endişe ederlerlerdi. Her ne kadar hilafet, Araplar tarafından pek tanımamış olsa bile, Hint Müslümanları için aynı değerlendirmeyi yapmak doğru olmazdı. Herhalde bu konu, en çok İngiltere'nin canını sıkardı; çünkü Hint coğrafyası ile Mısır, İngiliz denetimi altındaydı. 

         Hint Müslümanların büyük bölümü, (Bugünkü Pakistan ve Bangladeş halkı) Osmanlı halifelerine karşı her zaman muhabbet beslemişti. Öyle ki; yoksul Hint Müslümanları, Bağdat-Hicaz Demiryolu'nun yapımına halktan topladıkları para ve ziynet eşyalarıyla yardımda bulunmuşlardı. Bu husus, yani halifelik meselesi, İngiltere için huzursuzluk kaynağı olabilirdi. Keza aynı endişe, Trablusgarp'ı (Bugünkü Libya) işgal eden İtalya için de geçerliydi. Trablusgarp bölgesinde Sinüsîler başta olmak üzere birçok aşiret, Osmanlı halifelerine bağlıydı. İngiltere ve İtalya, Lozan Masası'nda oldukları için bu konularda hassastılar. Ankara Hükümeti, kopardığı kimi tavizleri biraz da müzakere masasında elinde tuttuğu halifelik kozuna borçludur.

         Halifeliğin kaldırılmasının bir müddet geciktirilmesindeki iç sebep ise şöyle tasvir edilebilir: "Osmanlı bakiyesi" olarak Anadolu'yu yurt tutan Müslüman Anadolu halkı, genel olarak dini bütün bir yapıya sahip olduğu için hilafet kurumuna geleneksel bir saygı besliyordu. Devrimlerin ilerleyebilmesi için halkın yeni döneme hazırlanması gerekiyordu. Huzursuzluk kaynağı olabilecek dönüşümleri zamana yaymak lazımdı. Devrimler adım adım ilerleyecek, halk yeni düzene aşamalı olarak alıştırılacaktı. Lozan Zaferi'nden sonra şartların olgunlaştığını düşünen Gazi Mustafa Kemal, halifeliğin geciktirilmeden kaldırılması için harekete geçecekti; çünkü halifeli bir cumhuriyet, halifeli bir cumhurbaşkanı olmazdı, olamazdı...

        Gazi Mustafa Kemal'in başında olduğu Halk Fırkası'nın hilafeti kaldırma konusundaki kararlı tutumu, muhaliflerin kaşlarını kaldırmalarına neden olmuştur. Başını Rauf Orbay'ın çektiği muhalif grup, halifeliğin kaldırılması girişimlerine tepki gösterdi. Kazım Karabekir, Ali fuat Paşa, Refet Paşa öne çıkan isimlerdi. Bir vakitler Atatürk'le yol yürüyen silah arkadaşları, şimdi O'nun önüne set çekmeye çalışıyorlardı. Elbette tarih, bu hadiseleri "Zaman Defteri"ne kaydetmiş ve unutturmamıştır.

        Mustafa Kemal'in eski silah arkadaşları, cumhuriyetin ilanından 11 ay önce de cumhuriyet rejiminin kurulmasını akamete uğratmak için yoğun bir muhalefet kampanyası yürütmüşlerdi. Halifeliğin kaldırılmasını anlatıyoruz; fakat yaşananları daha iyi kavrayıp analiz edebilmek için cumhuriyetin kuruluşu öncesindeki sancılı döneme yeniden göz atmakta fayda var...

       Saltanatın kaldırılmasından sonra İsmet Paşa'nın başında bulunduğu heyet Lozan'a hareket etmişti. Tarihin cilvesine bakınız ki, o sırada Vahdettin de İngilizler'in Malaya Zırhlısı'na binerek Malta'ya kaçmıştı. Ortalığın karışık olduğu günlerdi. Ankara Hükümeti'nde Başvekil vasfıyla görev yapan Rauf Orbay, Meclis'teki makamında Mustafa Kemal Paşa'yı ziyaret ederek, kendisine yemek davetinde bulunmuştu. Yemek, Refet Paşa'nın evsahipliğinde Etlik'teki bağevinde verilecekti. Yemekte, Ali Fuat Paşa da yer alacaktı. Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey'in davetine icabet edeceğini söyledi.

       Akşam saatlerinden itibaren mücadele arkadaşları bağevindeki evde yemiş, içmiş ve uzun sohbetlere dalmışlardı. O sırada Vahdettin'in kaçtığı haberi Ankara'ya henüz ulaşmamış olsa gerek ki, sohbetin bir yerinde Rauf Bey sözü almış ve şunları söylemişti: 

         "Bu Meclis senden korkuyor, o yüzden sana gelemiyor. Tüm şikâyetler başvekil olarak bana geliyor. "

         Mustafa Kemal Paşa şaşırmıştı:    

         "Neyimden korkuyorlarmış?” diye sordu.

         Rauf Bey cevaben şöyle devam etti:

         "Senin cumhuriyet kuracağından korkuyorlar. Dedikodular giderek yayılıyor. Bazen o kadar abartıyorlar ki, eline bir fırsat geçerse, senin padişahı bile bu ülkeden kovacağını söylüyorlar!…

           (....) Kemal, benim babam padişahın başmabeyinciliğini yaptı. Boğazında padişahın ekmeği var; şimdi o ekmek benim gırtlağımda. Ben yediğim ekmeğe ihanet etmem kardeşim. Benim rejim sorunum yok. (...) Padişah İslâm halifesi, ben de Müslüman’ım. Dinî terbiyem sebebiyle padişaha bağlıyım. O makamlar, uhrevi makamlar. Senin, benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar değil. Kaldı ki yüzlerce yıldır bu milletin alıştığı yönetim, mutlakiyet yönetimidir, cumhuriyet değil..."

        Ev Sahibi Refet Paşa, Mustafa Kemal Paşa'nın "Sen bu hususta ne düşünüyorsun?" diye sorması üzerine, "Aynen Rauf Bey gibi düşünüyorum" cevabını vermişti. Masada oturan Ali Fuat Paşa orta yolu izlemiş; bu konuda biraz düşünmesi gerektiğini söylemişti. Ne var ki O da cumhuriyetten yana taraf olduğunu ifade etmekten kaçınmıştı.

       Erzurum'da bulunan Kazım Karabekir Paşa'ya gelince... O'nun görüşleri zaten arkadaşları ile aynı minvaldeydi ve görüşmenin sonucunu öğrenmek için Rauf Bey'den telefon bekliyordu. 

       Yemekte konuşulanlar, Mustafa Kemal Paşa'nın canını sıkmıştı. Arkadaşlarıyla bir yol ayrımına geldiğini en keskin şekilde 1922 Kasımı'ndaki o akşam yemeğinde fark etmişti. 

        Mustafa Kemal Paşa, masadaki arkadaşlarına bir söz vermiş ve onların rejim hususundaki endişelerini, bir kâğıda yazdığı şu sözlerle hafifletmişti:

       "Günü geldiğinde padişahla ilgili kararı en yüce icraî organ olan meclis verecektir."

        Mustafa Kemal Paşa, arkadaşlarının ricası üzerine ertesi gün Meclis kürsüsünde bu sözleri tekrar ederek, Rauf Orbay ve arkadaşları ile muhalif milletvekillerini bir süreliğine de olsa oyalamayı başarmıştı.

         Mustafa Kemal Paşa, Lozan Müzakereleri'nin sona ermesinden sonraki ay (24 Ağustos 1923) Başvekil Rauf Orbay'ın görevinden ayrılmasını sağlayarak, yerine Ali Fethi Bey'i getirdi. 29 Ekim'de ise siyasetin bütün inceliklerini sonuna kadar kullanarak TBMM'yi topladı ve muhaliflerin katılmadığı veya önemli bölümünün Ankara'da olmadığı bir anda cumhuriyeti ilan ettirdi. Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal'in arkadaşlarıyla olan ilişkisi tamamen kopmuştur. 

        Halifeliğin ilanı konusundaki kararlı tutumu, hem eski silah arkadaşlarını, hem iktidarı sahiplenmek isteyen İttihatçı kadroları hem de cumhuriyet karşıtı ve halifelik yanlısı olan muhalif milletvekillerini rahatsız ediyordu.

         Muhalefet, rejimin ilanından sonra ağız değiştirmiş ve bu defa "Biz cumhuriyete taraftarız ama şahsi yönetime karşıyız" diyerek, hilafeti kurtarmak için âdeta Halife Abdülmecid'in önüne duvar örmeye başlamıştı. Osmanlıcı biat kültür ve geleneklerine olan bağlılık, menfaat, ihtiras, husumet ile şahsî ikbâl kaygısı, yine siyaset maskesiyle devrimlerin önünü kesmeye çalıyordu; ama beyhude çırpınışlardı bunlar.... Gâzi Paşa hilafeti kaldıracak, Halife'yi ve Osmanlı Hanedan üyelerini yurt dışına sürecekti.(Devam edecek)

HAKAN AKPINAR

Yazılar yazarlar


Reactions